Kaz Dağları Gezisi 3. Gün 11. Nisan 2009 Çarşamba

Oduncuların kampında sabah oluyor. Saat 6:30’da kampın kadrolu eşeği (Birde katır var ha..) anırarak yem isteğini dile getiriyor. O ana dek pek bir sessizdi. Bu sesle herkes ayaklandı. Kamp ateşleri yakıldı. Çaylar demlendi. Kahvaltı hazırlandı. Kahvaltı yağ salça ve pirinçten oluşan bir yemek. Ben o köy ekmeği ile zeytini istedim. O ekmeğin her bir dilimi şehirdeki 4 dilime bedel. Yemek bitti herkes sigaraları yaktı tabi. İçmeyen tek kişi benim.

 

Kadir ile helalleştik. Son fotoğraflarını çektim traktörün başında. Çay içerek botları kuruttum. İşe de yaradı. Bir gün önce kar suyunu emen botlar hızla kurudular. Bu arada Husqvarna testere ile bizm TE610’unda resmini çektim pek bir güzel oldu.

İlk günden tecrübelenmiş olarak, öncelikle oteli belirlemeye karar verdim. Telefon ile aramaya başladım. İda Köy Evine karar verdim. İskender Bey’e 2 saate oradayım dedim. Son derece doğru bir karar verdiğimi varınca anlayacaktım.

Dağdan dönüş sorunsuz idi. Bir gece önceki uykusuzluk ve yorgunluk beni yavaşlattı. Sanırım sol dizimi de çok fazla zorladım. Saat 12:00 civarı İdaköy evine vardım. Tek kelime ile nefis bir yer. Tahtakuşlar ile Çamlıbel arasında. Yeşillikler arasından Edremit koyuna bakıyor. Alt katta geniş bir salonu ve şömine ile mutfağı var. Bu katta 3 , 4 oda da var. Üst katda 4, 5 oda daha var. Son derece zevkli bir bina. Odaya çıkıp yerleştim ve uzun bir duş aldım. İyi geldi. Ben aslında ilk gün gelip buraya yerleşmeli idim.

İskender Bey’den aldığım bilgiler ile ufak bir tur atıp Çamlıbel üzerinden sahile indim. Çamlıbel güzel bir köy. Merkezinde organik ürünler özellikle de zeytin ve zeytinyağı satılıyor. Köyde gezerken 2 Varadero gördüm, Saklıbahçe denen tesiste. Sürücüleri göremeyince sahile devam ettim.

Sahil henüz turizm başlamadığı için tenha. Lokantaların çoğu açılmamış. 3 eski zeytinyağı fabrikası tuğla yapıları ve bacaları ile dikkati çekiyor. 1 lokanta diğeri ise halı satılan bir yer olmuş. 3. İse sanki terk edilmiş gibi duruyor. Kıyıda balıkçılar ağlarını tamir ediyorlar.
Lokantalardan açık gibi duran birinde hamsi+salata+bira söyledim. Zeytinler ile nefis zeytinyağı ve ekmek standart geldi. Hamsiler çok taze, ve çok bol bitiremedim. Hesap 17TL. Geri dönüş yolunda Tahtakuşlar köyündeki müzeye uğradım. Müzeyi kuran bey ile sohbet ettim. Deri sırtlı kaplumbağanın hikâyesini, altıncılar ile olan mücadelelerini dinledim. Kazdağı’nın 3 boyutlu maketi üzerinde geçtiğim yerleri konuştuk, tahmin yürüttük. Kazdağı zirvesi 1.780metre. Ben 1.300 metre’de takılmıştım. Müzeden farklı kekiklerden alıp otele döndüm. 3 saat akşam yemeğine dek deliksiz uyumuşum.

İskender Bey avukat. Buraya yerleşmiş. Esasen Kosova doğumlu. Annesi Arnavut, babası ise Türk. İlkokul 4. Sınıfta Türkiye’ye gelmişler. Tam bir entelektüel. Bir çok kitabı var. Bölgeyi ve patikaları anlatan kitabını satın aldım. İskender Bey Anadolu’daki diller üzerine de bir kitap yazmış. Anadolu’daki medeniyetlerden geriye kolektif bir dil kaldığı üzerine tezleri var. Keltlerin İngiltere’den göç ederek Akdeniz’e döküldüklerini anlattı. Galatlar ile aynı ırk olduklarını birçok iz bıraktıklarını izah etti. Örneğin;Gallipoli, Galeta (Yiyecek), Galata (İstanbul’da semt), Galya (Fransa’ya göçen ırk) gibi. Bu sert mizaçlı insanlar, en son Frigya’ya yerleşmişler. Paralı askerlik yapmışlar. Giriş katında geniş bir kütüphane var. Burada Gal sözlüğü görmek beni şaşırtmadı.

Sohbet çok tatlı ama geçen günlerin ve yolculuğun yorgunluğu var. Saat 23:30’da yattım.

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir