FJR 1300 ilk uzun yol hikayesi

1730 km sonrası FJR yorumları;

Motoru alınca ilk iş servise sokmak oldu.  Uzun süre kullanılmamış makinenin yağ ve yağ filtresi, fren hidrolikleri ve fren balataları değişti.  Ön amortisörler yağ sızdırıyordu. Her amortisörde bulunan 3 tane metal slider parça yurt dışına sipariş edildi.  Bunların gelmesi gecikti, az kaldı seyahat tarihine yetişmeyeceklerdi, ama yetiştiler.

  Sonuçta Salı günü öğleden sonra 1 gibi yola çıktım, hedef Göcek.  2 günüm var.  Hava Ekim sonu için nefis güneşli. Yola çıkmadan önce PTT’den motosikletler için 6. Sınıf HGS aldım ve cebime koydum.  Sistemde anında plakanız tanınıyor.  Kredi kartına bağlı olan HGS devreye giriyor.  Yani plakadan sizin hesabınızı bulup geçiş ücretini tahsil ediyorlar.  Ki buna geleceğiz.

Sarıyer’den hareket ile 3. Köprü üzerinden Eskihisar vapur iskelesine vardım.  Motorda 2 orijinal yan çanta var.  Ayrıca GİVİ topcase de dolu.  Bir şekilde taşımam gereken malzemeler var. Anca sığdırdım.  Gün içinde gerekecek giysiler su, meyve kraker gibi  hafif malzemeler topcasede yer aldılar. 2 yan çanta da yağmurluk bot gibi havaleli yer tutan malzemeler var.  Sosis çanta da hafta sonu faaliyetine ait malzemeler ile dolu.  Yani motor 2 kişi yüklü gibi düşünebiliriz.

Aldığım kullanıcı tüyoları lastik basınçlarına çok dikkat edilmesi yönünde.  Her sabah sürüş öncesi kontrol ettim.  Hava kaçırmıyorlar.  FJR sübapları 90 derece yana meyilli.  Bunun avantajı da hava basmanın çok kolay olması.

Eskihisar’da hava iyice güneşli hale geldi.  Topçulara sabah çayı ile güzel bir yolculuk yaptım.  Vapurdan inince Altınova istikametine doğru yola devam ettim.  Amacım Soğuksu – Karadere – Fevziye üzerinden önce İznik gölüne daha sonra ise İzniğe ulaşmak.  Hava genelde güneşli asfalt kalitesi gayet güzel.  FJR’nin tork değerleri çok yüksek.  Her viteste yürüyor.  Komik olan arada vites düşürmeyi unutup motoru stop ettirme riski var.  Olaysız bir şekilde İzniğe varıyorum.  Köfteci Yusuf yanılmıyor isem ilk dükkanı İznik’te açmış ve uzuuuun yıllar önce 4 motorize yağmurda non stop gidip köfte kaymaklı kadayıf yemiş ve gene yağmurda non stop dönmüş idik.  Her ne ise şimdi kocaman bir Yusuf restoranı var.  Genç garsonlar güler yüzle hizmet ediyorlar.  Ama restoran standart Yusuf zinciri tarzında.  Uzatmadan hızla köfte yiyor kalkıyorum.   Hedef Yenişehir üzerinden İnegöl.  Bu yolu biliyorum.  Asfalt kalitesi gayet iyi.  FJR yormuyor.  İlk yorumum:  selesi en rahat motor bugüne dek kullandığım.  Motordaki elektrikli ön cam ise büyük nimet.  Bunu neden diğer motorlarda uygulamazlar?  Otoyolda yükselt, dağ yollarında indir.  Durmana gerek yok.  Ayarla devam et.

İnegöl’e varıyorum.  Şimdi burada farklı bir durum var. Motorda GPS veya telefon bağlayacağım bir aparat yok.  Yani yolu tabelalardan veya durup Google mapsden bulmam gerekiyor. Birde eskilerden kalan KPS var. Köylü Positining System derdik.  Yani durup sorarak.  Zaten rota üzerindeki şehirler itibarı ile ana yollardan gidiyorum denebilir. Bu iyi oldu.  Sürekli ekrana bakıp gitmek sıkıcı olabilir.  Depo üzerine bir harita koyup ilerlemek en güzeli.
İnegöl’den sonra hedef Domaniç’in virajlı yolları üzerinde Tavşanlı.  Burada ise havanın durumuna göre karar vermek gerekecek, nerede konaklanacağı konusunda.

Neyse efendim, virajlı yollardan sonbaharın renklerini de izleyerek önce Domaniç derken Tavşanlı’ya ulaştım ve hava karardı.  Isıda aniden düştü.  Tunçbilek inanılmaz depresif bir görüntü verdi. Koca bir termik santral şehrin ana ekonomisi. Sanki kapatılmış eski Rus fabrika şehirleri gibi.  Arada benzin azaldı.  Tunçbilek çıkışında aldım.  Meğer daha sonra çok daha fazla istasyon var imiş.  Tavşanlı’nın içinde kısa bir tur atıp Google da önerilen oteli buldum ve dış görüntüsünü beğenmedim.  Rotadan sapmak manasına gelse de Kütahya’ya yöneldim. İyiki de dönmüşüm.  Beni aydınlık bir bulvarı ile cıvıl cıvıl bir şehir karşıladı.  Trafikte akıcı ama canlı.  Yolda arkamdan temkinli gelen NC700 sahibine otel sordum.  Daha sonra tanışacağımız arkadaş Hilton’u önerdi.  Direk merkezdeki otele yöneldim.  Otel, temiz odalar rahat, kahvaltı süper.  Sanırım son odalardan birini aldım.  Fiyat bir miktar yüksek.  Akşam saat 7, hava soğudu ve 6 saattir yoldayım.  Uzatmadan odayı tuttum.  NC700 sahibi Emin ile akşam yemeği için 1 saat sonrasına anlaştık.

Emin Kütahya’da üniversitede öğrenci.  Çok uyanık bir genç.  Bursa’lı farklı okullar işler deneyip istediğini bulmuş.  Hele bir de sigarayı bırakma hikayesi var, bravo!  Onun bildiği Fesleğen isimli mekana gidiyoruz.  Üst kat sigara içilmiyor.  Mekan özgün Karadeniz yemekleri yapıyor. Nefis.  İsmini şu an hatırlamakta zorlandığım çorba ile başlayıp pide ile devam ediyoruz.  Sohbette koyulaşıyor.  Yarın yolum uzun veya ben uzatmaya niyetliyim.  10:30 gibi otele yönleniyorum.  Yıllar sonra Kütahya’da güzel bir akşam yemeği kimin aklına gelirdi?

Ertesi sabah dinlenmiş olarak kalkıyor, kahvaltıya iniyorum.  Kahvaltı nefis.  İyice karnımı doyurup yola devran oluyorum.  Hedef Fethiye.

 

 

 

 

 

 

 

Altıntaş üzerinden Dumlupınar’a ulaşıyor ve şehitlerimizin anısına abideyi ziyaret ediyorum.  Onların fedakarlıkları ile bugün bu hayatı yaşıyoruz.  Oradan yola devam Banaz üzerinden Uşağa hareket ediyorum.

 

 

 

 

 

 

Uşak girişinde bir Mercedes sürücüsü selam veriyor, derken camı açıp çay içmeye davet ediyor. Yol kenarında “Kabapçı Hacı Usta”‘da duruyoruz.  Dürümler süper.  Abdurrahman Konya’lı sağlam motorcu, GT1600’ü var.  İş için yolda.  Beni motorla görünce canı çekmiş.  Motorla yola çıkmasına eşi rica edip engel olmuş.  Hava da inadına pırıl pırıl güneşli.  Sohbet ediyor yol maceralarını paylaşıyoruz.  Takiben o yoluna ben yoluma gidiyoruz.

Uşak maceram burada bitmiyor.  Harun’un hazinelerini görmek için Uşak müzesine gidiyorum.  Nefis organize edilmiş bir müze.  Bölge tarihini taş devrinden başlayıp size anlatıyor.  Bölge çok zengin krallara ev sahipliği ediyor. Atina’ya sürekli hediyeler gönderen kral (ki adını şu an hatırlamıyorum) çok ama çok seviliyor.  Harun’un hırsızlardan geri kalan hazineleri de etkileyici.  Peki Roma imparatorluğu sırasında basılan altın yıldızlı sikkeye ne dersiniz?
Ve evet maddi varlıklar geçip gidiyor diye düşünüyorum.  Peki nasıl hatırlanmak istersiniz? Tabi ki yaptığınız güzel işler projeler ve arkanızda bıraktığınız iyi isimle.  Ama yaşamayı da ıskalamadan bir denge lazım.  Yoksa işte binlerce yıllardır insanlar gelip geçmiş.

Yola devam, Ulubey Bekili tertemiz asfalt yollardan gazlıyorum.  Süller üzerinden ÇAL’a ulaşıyorum.  FJR çok rahat hele selesi.  Bugüne dek kullandığım en rahat motor.  Motorda gidon yükseltme de var.  Bu da oturma pozisyonumu dikleştiriyor, bileklere gelen yük azalıyor.
İsabey Acıpayam Çameli  Karabayır hep yüksek yaylalar geçiyorum.  Hava güneşli.  Ama güneş batınca serinleme de başlıyor ufaktan.  Polar takviyesi ile yola devam ediyor.  Arada durum topcaseden kuru yemiş atıştırıyor çevreyi seyrediyorum.  Yollar bomboş.  Tatil sezonu değil belki de ondandır. Arıbeleni yaylasında kamp yapmaya söz verip Fethiye’ye iniyorum.  Hava karardı ve hafif yağmur atıştırmaya başlıyor.  Burada kurulan iletişim, hedefin Göcek olarak revize olduğunu bildiriyor.  Yollar geniş rahat ve boş.  Tabi o virajlı yollarda çiseleyen yağmurda dikkat etmek gerek.  Virajlardan birinde arkamdaki araç 360 derece spin atıp bir şekilde duruyor.  Durmadan devam ediyorum ama sinirlerim geriliyor.
Sonuçta hedefe ulaşıyorum.  354km toplam yol.  10:30 gibi Kütahya’dan hareket edip 9:20 Göcek’e vardım.  Göcekte merkezde yer alan West Cafe’de güzel bir yemek ile bunu kutluyorum.  Göcek’te nispeten bir hareketlilik var.  Özellikle marinalar bunun en önemli sebebi bu mevsimde diye düşünüyorum.

 

 

 

 

 

Ve çok uzatmadan dinlenmeye çekiliyorum, aklımda o güzel dağ yolları varken.

 

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir