Kaz Dağları Gezisi 2. Gün 10. Nisan 2009 Çarşamba
Gereksiz ucuz, gereksiz gürültülü ve na-temiz otelden hızla ayrılıp Akçay’ın içinde bir aile tarafından işletilen pırıl pırıl temiz börekçide sabah kahvaltısı ettim. Konuştuğum ahaliden öğrendiğimi Milli Parka Motosiklet ile girişin yasak olduğu idi. Kahvaltıdan sonra benzin alarak Milli Parkın girişine yollandım ve bakanlık kararı ile Otobüs ile Motosiklet girişinin yasak olduğunu öğrendim. Buna karşın araba ve 4 çeker araçlar serbest. Kapıdaki görevli hayvanların rahatsız olduklarını söyledi. Avrupa’da da yasaklanmış ve bizde de uygulama başlamış. Başka bilgilerde verdi ama ne kadarı doğru ben anlamadım. Mesela Orman bakanlığına bağlı değiliz dedi. Buna karşın web sitelerinde Çevre ve Orman Bakanlığına bir çok atıf var. http://www.milliparklar.gov.tr/
Önemli olan,- Bekçide parkın haritası yoktu,- Mehmetalan köyü üzerinden başka bir yol ile Evciler’e ulaşabileceğimi arkadaşlarına danışarak önerdi,- Yolda bir şey olması durumunda sorumluluğun bende olduğunu ve şikâyetçi olmamamı 2 kez tembih etti. Radar denen mevkide kar olabileceğini de ekledi.
Bu bilgileri aldıktan sonra geriye Zeytinli ’ye döndüm. Mehmetalan köyün bulup tırmanmaya başladım. Yolda Hızır Kamping’in levhasını görünce saptım ve kapısına geldim. (Burası o nahoş kazanın olduğu kamp). İçerde 2 genç sakin bir rock müziği eşliğinde çalışıyorlar. Tamirat devam ediyor. Az ilerde bir XL200 var, lastikler dişli. Onlardan yol tarifini tazeledim. İlk hedef Kirse önü mevki, daha sonra Rahat Mevki ve Sazak Kulesi var. Buradan direkt Evciler ’e ulaşılırMIŞ. Onlara göre sorun olmadan ulaşabilirmişim. Toplam yol da 26 km imiş. Yani yakıtım da yeterli. Koli bandı ile GPS’i gidona sabitledim ve tırmanmaya başladım. Yolda waypointleri de (Sapak çeşme vs) işlemeye başladım.
Harika manzaralardan geçtim, güzel fotoğraflar aldım. Kirse önüne hemen vardım. Burada terk edilmiş bir alabalık çiftliği var. Devam ettim. Yolda 2 ayrı motorize köylüden yol tariflerini tekrar aldım ve sorun olmadığını gidebileceğimi söylediler. Bir noktada nefis bir şelale ile yol sona erdi. Geri dönüp ilk sapaktan diğer yola döndüm.
Epeyi bir gittikten sonra yoldaki tomruklar sebebi ile durdum. Orman köylüleri orman memurları ile kesilmiş tomrukları ölçerek işaretliyorlardı. Aksi orman memurundan iyi bir yol tarifi aldım. Bir kâğıda güzelce çizdi. Evciler yaklaşık 26 km mesafede idi. Arkadaşının kar ikazına “olmaz bir şey motor geçer” şeklinde cevap verdi. Bu noktada irtifa 800 metre idi. Kısa bir sohbetten sonra çay ikramını nazikçe red edip yola koyuldum. Yol toprak taş kaya gidiyor. Çok güzel su geçişleri yaptım. Bahar sebebi ile sular coşmuş. Husky benden 10 puan aldı. Keçi gibi tırmanıyoruz. Derken bir sapakta ilk karı gördüm, hemen fotoğrafını çektim. Tabi bunun ne kadar gereksiz olduğunu az ilerde anlayacaktım. 1.000 metre irtifayı geçtim.
Yolda kar birikintileri başladı artık. Kiminin kıyısından kiminin ortasından yararak gidiyorum. Bir yerde devrildim. Aynen devam.
Nefis su geçişleri başarı ile tamamlandı ve bir noktada fena kara saplandım. Yolun sağından giderken akan su karın altını oymuş. İleriye doğru yürüdüm ve yolun ilerde açık olduğunu gördüm. Sırt ve kuyruk çantamı bu noktaya bıraktım. Yarım saati aşan bir uğraştan sonra motoru kurtarmayı başardım. Önce arka tekeri karın üstüne kaldırım altına taş doldurdum. Daha sonrada ön tekerin altını besledim. Motor hafif olduğu için bu mümkün oldu. Motoru kurtardım, ilerdeki ciddi su geçişini de tamamladım. Pompacı Hayri yazan hayrata geldim. Dönüp eşyaları aldım ve motora yükledim. Enteresan olan işin psikolojik yanı. Zor engelleri aştıkça nispeten kolay toprak çamur vs gibi yüzeylerde çok güzel yol alabiliyorsunuz. Sanki tecrübeniz adım adım artıyor. Tabi bu arada kondisyonunuzu da korumanız lazım.
Tüm bunlar olurken kafamda 3 soru işareti vardı,
1- Doğru yolda mıyım?
2- Benzinim yetecek mi?
3- Hava kararmadan varabilecek miyim?
4- Gecelemek için yeterli malzemem var mıydı?
Bu soruların cevapları da aşağıda
1- Doğru yolda mıyım? Bundan sonraki seyahatte, GPS varılması hedeflenen yerlerin koordinatlarını işlemeliyim. Bu sayede gittiğim yol hakkında kaba bir fikrim de olacaktır. Ayrıca GPS için yedek pilde taşımak lazım. Şu an kullandığım GPS’e harita yüklenmiyor. Bunu harita yüklenebilen bir cihaz ile değiştirmek lazım.
2- Benzinim yetecek mi? Husky normal koşullarda 100km’de 4lt’nin altında benzin yakıyor. Ama kar geçişlerinde motoru tam devirde epeyi zorladım. Kalan yolda belli değil. İlk gün yolda düşen 1 lt’lik alüminyum benzin deposuna şu an ihtiyacım var. Bundan sonraki turlar için bir çözüm bulmam lazım.
3- Hava kararmadan varabilecekmiydim? Erken yola çıkmak sanırım bunun da çözümü. Ayrıca daha dikkatli otel seçimi de önemli.
4- Gecelemek için yeterli malzemem var mıydı? Ufak bir çadır ve uyku tulumu edinmem şart. İşaret fişekleri de fena olmaz. Kriz anında çadır kurabilmeli, yemek yapabilmeli ve geceyi dinlenerek geçirebilmeliyim.
Bu düşünceler içerisinde birkaç kar geçişi daha yaptım. Ama sanırım 3 veya 4. Kar kümesinde motor saplandı. Artık karı yarıp geçemiyordum. Bir yandan motoru iterken enerjimin azaldığını fark ettim. Artık motoru ileriye itemiyordum. Kısa bir değerlendirme yaptım,
1- İlerde ne kadar yolum kaldığımı bilmiyordum.
2- Etrafta kesinlikle kimse yoktu. Karlar üzerinde şu ana dek hiç teker izi veya ayak izi görmemiştim. Arada gördüğüm geyik ayak izleri (çok küçüklerdi) hariç.
3- Saat 18:00 ve hava kararmaya başlayacaktıamıştı.
En emniyetli çözümün yol tarifi aldığım orman köylülerinin kampına geri yürümek olduğuna karar verdim. Tabi bu bir sürü kar ve su geçişi de demekti. Telefon çekmiyordu. Sırt çantamı, kaskımı, ve su ile yiyecek maddelerini alarak geri yürümeye başladım. (Bir daha motorun üzerine telefon ve isim yazmayı da hatırlamam lazım.) Kuyruk çantasını motorda bıraktım.
Nefis patikalardan geriye yürümeye başladım. Aslında pekte şikayetim yok. Motorun üzerinde fark etmediğim çok güzel şelaleler gördüm. Su düşüp gölleniyor. Ve duvar gibi düz taşlara çarpıyor. Kafa lambamda yanımda. Hava kararırsa kurtarıcım olacak.
Hava kararmadan çok geniş olan 2 su geçişini tamamladım. Bu iyiye işaret. Normal toprak patikada saatlerce yürüyebilirim. Güneş artık iyice batmaya başlamıştı. Her durumda bu tabiatta yürümek genede çok zevkli.
Tam hava kararacakken önce sesler duydum. Daha sonra tomrukları gördüm. Kampa varmıştım. Çok şaşırdılar ve direkt yemeğe buyur ettiler. Ellerindeki her şeyi benle paylaşıyorlardı. Adamlar o ağır şartlarda çalışıyorlar bense geziyordum. İnsan eziliyor tabi. O düşük kalorili yemekler ile nasıl oluyor da oluyor derken kamp bölgesinde telefonun çektiğini gördüm. Bence bu sebeple kapı buraya kurmuşlardı.
Kampta motorun ne zaman kurtarılmasının daha uygun olacağı tartışılmaya başlandı. Hakim olan görüş bu akşam işin yapılması idi. Çünkü sabah erken kalkıp ormanda çalışmaya gitmeleri gerekiyor. Traktör sürücüsü Kadir nazlanınca arkadaşlarından sıkı bir fırça yedi. Mazot parasına anlaştık. 10:00 civarı yola koyulduk. Tünedik koca traktörün çamurluğuna. Ben Kadir ve Cemal yola düştük. Traktörün özellikleri,
1- 4 teker çekere hareket halinde geçebilme,
2- Diferansiyel kilidi,
3- 4 düz 4 de takviye vites,
4- Arka tekerleri ayrı ayrı frenleyebilme (eksenine 360 derece dönebilme!)
Sürekli gidiyoruz. Traktörde her şey var ama amortisör filan yok. Bir elimde kask kendimi acayip kasmış durumdayım. Ayağıma kramp giriyor. Karşımdaki çamurlukta oturan Cemal o kadar rahat ki. Sanki evde koltukta oturuyor. Yolun toprak kısmı bitti. Karlara geldik. Traktör kaya kaya gidiyor. 4 teker çekerde. Kadir ve Cemal bu kadar kar olmasına çok şaşırdılar. Benim deli olduğumu söylemiyorlar ama bu kadar gitmemin başka izahı onlar için sanırım yok. Nazikçe çok inatçı olduğuma karar verdiler. Bende geçtiğim yerleri görüp şaşırıyor ama çaktırmıyorum.
Karda teker izlerini takip ediyoruz. Su geçişleri de tamamlandı. Ben ise geri dönüşte karanlıkta bunları nasıl geçeceğimi inceden düşünüyorum. Sonuçta adım adım plan yapmaya karar veriyorum. İlk hedef motorun yanına ulaşmak, sonraki adıma orda karar verilecek.
Derken karlar bitiyor ve beni yanıltan kuru toprak patika başlıyor. Meğer yolun bu kısmı karşı dağın gölgesinde kalmıyormuş, (Cemal beni ikaz ediyor). Güneş alan yerler eriyor tabi. İlerde dönünce kar tekrar başlıyor. Derken ilk takıldığım yere geldik ve geçtik. Pompacı Hasan Hayratına da ulaştık. Bir viraj ve bir kar geçişi daha derken işte Husky orda yalnız beni bekliyor. Gerek Kadir gerekse Cemal burada nasıl takıldığımı anlamakta zorlanıyorlar. Geçtiğim yerlere göre burası onlara kolay görünüyor. Kesilmeye başladığımı enerjimin kalmadığını izah etmeye çalışıyorum.
Motoru döndürüyoruz. Traktörün teker izlerinden gitmeye başlıyorum. İşin sırrı, hız kesmeden karlara 2. Viteste girip kaya kaya diğer taraftan çıkmak. Tabi bu arada enerjiniz kesiliyor ve korkunç susamaya başlıyorsunuz. Arada bir çeşmede durup kana kana su içiyorum. Bir yerde yokuş yukarı artık çıkamıyorum. Traktöre bir ip ile ön çatalı bağlıyoruz ve beni önden çekiyorlar. Arada motor yol tutuyor ve ilerliyor. Bu sefer takılınca ani darbe oluyor. Gidonu dengelemem lazım. Neyse yokuş bitiyor ipi çözüyoruz.
Geldik su geçişlerine. Önde giden traktörün teker izlerini gözlüyorum. Sağ teker daha az suya batıyor. Bende o doğrultuda hız kesmeden gazlıyorum. Ve işe yarıyor. Karşı kıyıdayım. İkinci geçişi de tamamlayınca toprak başlıyor ve Husky hızla ileri atılıyor. Gece saat 12:30, 2 gecedir doğru düzgün uyumadım. Yorgun olmam lazım. Ama değilim. Adrenalin etkisi bu olsa gerek.
Tomruklara geldik. İş tamam motoru da kendimizi de kurtardık. Cemal bu gece kampta kal dedi. Her ne kadar kendimi dinç hissetsem de bunun daha mantıklı olacağını düşündüm. Biraz sohbet son bir çay. Her tomruk için ölçü yapıldıktan sonra 20 TL kazanıyorlar. Köyde tarlaları da var ama ürünleri para etmiyor. Zeytinyağı yıllardır aynı fiyatta, hayvancılıkta kazandırmıyor diyorlar. Tabi biz İstanbul’da hep artan fiyatlar ile mal alıyoruz. “Bizi yalnız Ecevit düşünürdü” diye ekliyorlar. Bir şey diyemiyorum. Ama o koca ağaçların 20tl değil 2.000TL olası lazım. Tomrukların birinde 40 halka saydım ve saymayı bıraktım. En az 30 daha vardı.
Konu motora dönüyor. Kadir’in 4 motoru varmış. Traktörü almak için satmış bunları. “YBR125’in piston takımına 850TL dediler” diyor. YBR’nin kendisi kaç para ki? Çaylar bitince yatıyoruz. Odun ve naylondan yapılmış çadırlarda. Gece ayaz çıkmıyor ve üşümüyorum.