29 Ekim 2012
Balkanlar 2012 5. gün 28 Ekim 2012
Bugünkü rota için 2 alternatif bulunuyordu;
a- Bulgaristan üzerinden geçen mesafe olarak kısa ama süre olarak başa baş rota
b- Üsküp’ten başlayan Veles, Negotino Demirkapıja üzerinden Yunanistan’a giren rota.
Kaldığım otelde resepsiyondan “b” rotası üzerindeki yerleşimler hakkında detaylı bilgi alınca, buradan gitmek ve Makedonya’yı biraz daha tanımak istedim. Gevgelija sınır kapısı yerine Dojran’dan gitmemi ve Dojran’da balık yememi tavsiye etmeleri de buna etken oldu. Son durak olarak gün ışığında gidebildiğim kadar doğuya gitmeyi planlamış idim. Bakın gün ve yolculuk nasıl gelişti.Sabah erken kalktım.
Üsküp Cevahir Holding Projesi, bulutlara dikkat. |
Bir gün önce iyice dinlenmiş idim. Yağmurun sabah duracağını tahmin ediyordum, öylede oldu. Hızla toplandım, kahvaltı ettim ve 9:00’da otelden ayrıldım. Dünk yağmurda gelen Yunan Transalp sürücüsünden hala haber yoktu. Tanışmak kısmet değilmiş diyerek yola çıktım. Şehir içinde Veles yolunu ararken, Cevahir holding tarafından yapılan konut ve AVM projesine rastladım. Geçen ay ön proje görüşmelerini yaptığımız yatırımın tam önünde idim. İşveren sorumlusu dostumu arayınca çok şaşırdı. Kendisi de motorcu olduğu için bu yaptığım yolculuk sebebi ile beni tebrik etti. Bayramlaştık
Otoban kenarı eski kale, Makedonya |
Otobana bağlandım. Yağmur iyice kesildi. Ama öndeki arabalardan gelen çamur vizörü kirletip görüşü bozuyordu. Otoban kıyısındaki ilk benzinliğe girdim, su ve ıslak mediller aldım. Bu ıslak mendiller bugün çok işime yaradılar, tavsiye ederim.
Otoban’da 3 ayrı yerde ödeme alıyorlar. Her biri farklı rakamlar. Ama yol çok güzel. Vardar’ın kıyısında kıvrılarak gidiyorsunuz. Üstelik hafif güneşte açtı.
Negotino’ya geldim, müze kapalı idi. Osmanlı saat kulesini ise kimse bilmiyordu. Şehirde şarap tesisleri var. Şarap turlarına katılabilirsiniz. Biraz şehirde turalayıp, ana yola geri döndüm.
Demir Kapıja, Makedonya |
Demir Kapıja çok daha enteresan bir yer. Vardar Nehri, burada dar bir kanyondan akıyor. Yollar için kayalarda ciddi tüneller açmışlar. Ana yoldan ayrıldım. Tünellere girerken yol stabilize oldu. Biraz ilerledim. Vardar’a paralel, tren yolu ve bu stabilize yol devam ediyorlar. Karşıdan sürekli gelen maden kamyonları ve kararan bulutlar, geri dönmemi şart kıldı. Zamanım olsa bu yolu sonun dek gitmek isterdim. Ana yola saplandım. Kayalara oyulmuş 2 tünelden geçerek devam ettim. Yağmur artık ciddileşmeye başladı. Bir benzincide durup, benzin ikmali yaptım, kalın yağmurlukları giydim. Bu yağmurluklar çok işe yaradı. Burada Valandevo üzerinden Dorian’a giden yola saptım. Yol tırmanarak yükseldi ve manzara harika idi.
Valandovo, nefis krosanlar. |
Valandovo’ya vardım. Şehir girişinde krosan kokuları başladı. İlk gördüğüm pastanede durmaya karar verdiysem de her yer kapalı idi. Sanırım Pazar ve sabahın erken saatleri olması bunun temel sebebi. Valandovo daha büyükçe bir kasaba. Küçükte olsa bir çarşia’sı var. Orada sürdüm, şehrin çıkışına geldim. Burada yol kenarında iri nar satanlara yolu sordum, düz devam dediler ve sordular, nar almaz mısın? Motorda yer yok ki alayım. Derken krosan kokuları gene bastırdı. Nereden geliyor derken sağda koca tabelayı gördüm, …. Krosan derhal saptım ufak bir otopark ve minik bir bina. Yalnız içerisi pastaneye benzemiyor. Gelen hanım İngilizce krosan mı istiyorsun diye sorunca dedik sorulur mu hiç? Cevap, “Wait here please”. Derken elinde 5 tane yeni paketlenmiş krosan ile geldi. Burası fabrika imiş. Kosova’ya ihracat yapıyorlar. Para da almadı, mahcup olduk. O sırada gelen nar satıcılarına da birer tane zorla ikram edip, birini de oracıkta yiyiverdim. Çok iyi geldi.
Makedonya Dağ Manzaraları |
Haydi yola devam, ve o keyifle Doyran’ın renkleri solmuş tabelasını atladım. Bir sonraki şehre kadar nefis manzaralı dağ yollarını tırmandım. Asfalt kalitesi hiç de fena değil. Enduro motor ile buralar cennet. Duruma uyanınca geri döndüm, bir benzinci de yol tarifi alırken yanıma gelen Türk, buranın Türk köylerinden bahsetti Bunlar Firuzan’ın kitabında yer alan Dedeli, Çolaklı ve diğerleri Ailesinin %70’i Türkiye’de (Istanbul Bursa İzmir vs). O ise köyde. Buna çok sevindim. Bir daha bu sınır kapısından girip bu köyleri ziyaret ederim. (Eğer yolu kaybetmesem bu rastlantı da olmayacaktı, kısmete bak).
Dojran Balık Lokantası, Doyurucu! |
Haydi yola devam Doyran beni hızlı yağmurla karşıladı. İlk önce yeni Doyran var. Göl kıyısında tatil kasabası ve her yer kapalı derken esas Doyran’a geldik. Hemen yolun kenarında balık lokantası ve içi dolu. Bu iyiye işaret, biraz daha ilerisini kolaçan edip dönüp yerleşiverdim. Menü Balık Salata ve ufak bir Chardonnay. Hepsi taze ve nefisti. Koca salatayı bitiriverdim. Saat 14:00, acıkmışız. Lokantada 2 gitar ile canlı müzik var, ahali dansa kalkmaya başlarken ben yola davrandım. Yağmur hala sert.
Sınıra geldiğimde ise yağmur duruverdi. İşlemler ise toplamda 5 dakika sürmedi. Makedon memur “Haydi iyi yolculuklar!” diyerek beni Türkçe uğurladı. Yunan memur önce pasaportumu kuruladı ve kaydımı girip damgayı basıverdi.
Şimdi Dümdüz bir yoldan Seres’e doğru gidiyorum. Yağmur ara ara atıyor ama sorun yok. Seres’e vardım, büyük bir şehir. Burada birde yarış pisti var. Türkiye’den motor sporları için geldiklerini biliyorum. Amacım Drama’yı tutmak ve orada kalmak. Duruma göre Kavala’ya da devem etme planım var. GPS’in pilinin bittiğini fark ediyorum. Shell istasyonuna benzin pil ihtiyaç molası için girmem ile çıkmam bir oluyor. Kaba saba görevli ile kavga etmeye niyetim yok. Herhalde pazar akşamı çalışmak istemiyor. Devam ediyorum. Kavala Drama yol ayrımında çok daha basit bir benzincide durup yol teyiti alıyorum. Yaşlı amca seken ayağı ile üşenmeden dışarı çıkıp yunanca tarif ediyor ve hayde iyi yolculuk diyor. Nisbeten yönü anlayıp o hengamede benzin almadan devam ediyorum. En az 150km daha menzilim olması da beni rahatlatıyor. Drama yolunun tam bir dağ yolu olması, karanlık ve üstüne yağmurda bu seçeneği riskli kılıyor. Yol kenarında haritayı açıyor ve Kavala’ya yönelmenin hayırlı olacağı kararını veriyorum. Kavala yolu daha geniş ve görüş daha iyi. İlerlemeye başlıyorum, yağmur iyice durdu derken kesif sis bastırıyor. Görüş mesafesi çok az. Uzun farlar iyice görüşü daraltıyor. Sis lambası taktırmanın gerekliliğini idrak ediyor ve düşük hızda devam ediyorum. İrtifa azalınca sis de dağılıyor. Önüme çıkan köyde benzin için duruyorum. Benzinci 2 pompalı lastik akü vs satan bir yer. Güleryüzlü görevliye pil soruyorum. Gösterince yandaki dükkan hemen şurası diyor. Yürüyerek gidiyorum. İçerde 2 yaşlı hanım var. Dükkan oldukça soğuk. Pilleri gösteriyor ve 2 adet alıyorum. Memleket neresi sorusuna Türkiye deyince cevap geliyor;
Anastasia Teyzenin (Gözlüklü) dükkanında |
Ne gezersin buralarda? Hoppala demeye kalmadan olay çorap söküğü gibi dökülüyor. Anastasia hanımın anneannesi Bafra (Karadeniz Bafra) göçmeni. Onu büyüten o. Nefis Türkçe konuşuyor. Kocası Yannis’in ailesi de, Dükkandaki Teodoros ve eşinin aileleri de hep Türkiye’den göçmüşler. Kimi Bafra, kimi Tekirdağ, kimi ise Kapadokya’dan. Bu civarda Bafra diye köy var, hepsi Türkçe bilir diyorlar. Anastasia zoraki tercüman oluyor, zira diğerleri yanlızca Yunanca biliyorlar. Teodoros eski Türkçe türküler söylüyor. Helvacı helva şeker lokum helva diye. Bunun CD’sini bulurum diyorum. “E nasıl gönderecen?” sorusuna posta ile diyorum. Doğru ya diyorlar. Türkiye’ye geldiniz mi diye soruyorum, korkuyoruz diyorlar. Eh ben tek başıma korkmadan buralardayım, gelin ziyaret edin diyorum, esas sebep olan kriz konusu açılıyor. Anlattıkları üzücü. Bunlar çalışkan insanlar ama iş yok ve daha çok özveri yapmaları bekleniyor imiş. Bizim IMF tecrübemize benzer bir durum hissediyorum ama yarım yamalak lisan ile tam anlamak zor. Yakında yeni bir otel olduğu ve Kavala yerine burada kalmamı önerdiklerinde kahveleri içiyoruz. Daha birde pizza yemeğe gideceğiz. Derhal kabul ediyor ve yolculuğun en temiz, özenli otelinde kalıyorum. ( http://www.paggaioprincess.gr/ ) Gecesi 30 EU….
Otel’e gidip eşyaları bırakmadan önce GPS’i açmayı akıl ediyorum ki burayı tekrar bulabileyim. Otelde oyalanmadan bar cafe tarzı tesise gidiyoruz. Burayı Anastasia’nın kızı Kiki’nin nişanlısı işletiyor. Pizza yerken ekonomik kriz ile ilgili anlatılanlar düşündürücü. İş yok, çalışma saatleri günde 4 saate indirilmiş, ücret 300EU. Bu rakkam haftalık mı aylık mı artık soramıyorum. Şık döşenmiş kafe ise yazları kazanıyor imiş. 15 yaşından beri türlü işlerde çalıştığını söyleyen Kiki, Tembelis (Tembel) diye nitelendirilmelerine kızıyor. BU anlatılanlar ise önce borçlandır sonra batır senaryosunu anımsatıyor. “Bir ekonomik tetikçinin itirafları” kitabını tavsiye ederim. Üstüne Makedonya tarihini dinliyoruz. Malum Makedonya onlar için FYROM (Former Yugoslavian State of Macedonia). Şu anki Makedonya’nın Slav olması, kral Filip ve İskender’in köylerinin yunan köyleri olması üstüne bir tez var. Tarihçi değilim, hele bu kadar uzak tarih konusunda bilgilerim sınırlı. Okumak lazım. Ama en azından Yunan tezini yarımda olsa öğrenmiş oldum. Cafe’de 2 ekranda 2 ayrı futbol maçı seyrediyor herkes. Sigara serbest! Yunan, İspanyol, hatta Arjantin ligi ekranlarda. Hayırdır diyorum, komple online iddia benzeri oyun oynuyorlar. Sonuçları tahmin edip para kazanıyor veya kaybediyorsunuz. Bu oldukça yaygınmış. İş yok, para yok ama kumar var. İyice geç oluyor ve yorgunluk bastırıyor. Otele bırakmasını rica ediyorum. Sınırda aldığım lokumlardan onlara hediye ediyorum. Odamda orada olmama sebep olan rastlantıları düşünürken aklıma Anastasia Teyzenin sözleri geliyor; “Hiç tahmin eder miydin?”.